Amaç

              Yirminci yüzyılın başında insanlık, sermayenin sözde barışının çöküşüne tanıklık etti. Birinci ve ikinci emperyalist paylaşım savaşları, soykırımlar, ırkçılık ve faşizm bu çözülme ve çöküşün sonuçlarıydı. Kitleselleşmiş işsizlik, açlık, yurtsuzlaştırma, sermayenin yirminci yüzyıla kanla kazıdığı suçlardan oldu.


             Yaşadığımız coğrafya ve halkları bu büyük suçların doğrudan mağdurları ve tanıklarıdırlar. 1915 Ermeni ve Süryani Soykırımı’ndan 2014’ün Soma’sına, Ermenek’ine sayamayacağımız kadar çok, unutamayacağımız kadar dehşetli katliamlar zinciri bu yaygın suçun Anadolu topraklarındaki karşılıklarıdır.


               Sermayenin şiddet dağarcığı sadece halklara ya da insanlığa karşı işlediği suçlar ile sınırlı değil elbette. Sermaye, gündelik hayatımızın olağanları haline getirilip örtük olarak rıza vermemiz beklenilen suçların bütünüdür. Devlet aygıtını düzenleyen ve bu aygıtı nihai amacı olan genişleme hedefi doğrultusunda sonuna kadar kullanan sermaye, devlet aygıtının fonksiyonları eliyle varlığına tehdit olacak politik örgütlenmelerin faaliyetlerini ‘suç’ kapsamına sokma girişimleriyle de suç işler.


               Ancak, unutmamak gerekir ki ‘suç’ Marksizmin temel bir kategorisi değildir. Marx ve Engels’in sermayenin kendisinin billurlaşmış bir suç süreci olduğunu kavramlaştırmaktan öte bir çabaya girişmemeleri de bu nedenle sürpriz değildir. Buradan hareketle, ‘suç’ kavramının emekçi yığınlar ve sermaye sınıfı için çok farklı anlamlar taşımakla malul olduğunu söylemek yanlış olmaz. Suç kavramı, tarihin bu evresinde sistem karşıtı hareketleri, örgütlenmeleri, direnişleri doğrudan hukuk alanına hapsederek yalnızca hak talepleri formuna zorlayan dar bir cekettir. Biz bu dar ceketten kurtulmanın yollarını eleştirel bütün bilimcilerin tartışmalarına açmak istiyoruz.


             Resmi ideoloji çarpıtsa da, unutmaya zorlasa da insanlık unutmaz. İnsanlığın yaşadığı acıların en ağırlarından birini 100’üncü yılında unutmamak, unutturmamak ve tüm yönleriyle yeniden tartışmak bu topraklarda yaşayan devrimcilerin insanlığa karşı en büyük sorumluluklarındandır. Bu tartışma; ayrımcılık, ırkçılık ve nefret üretmediği sürece tüm kavramsal ve tarihsel perspektiflere ihtiyaç duymaktadır.

             Bu sorumluluğun  bilinciyle sizleri  bu yıl sermayenin  insanlığa,  halklara,  devrimcilere  saldırılarını  “soykırımlar, katliamlar ve savaşlar” bağlamında düşünmeye ve tartışmaya davet ediyoruz.


*****


           Bu yılki davetimiz, iki aşamalı bir davet… Çünkü sermayenin yok edici tarihi aynı zamanda ona karşı mücadelenin de tarihidir. Sermayeye ve egemenlere karşı muhalefet, direniş ve isyanlar büyük insanlığın ortak mücadelesidir. Önümüzdeki yıl, 600. yılında Börklüce Mustafa’nın, Şeyh Bedrettin ve yoldaşlarının isyan çağrısına uyarak 11. Karaburun Bilim Kongresi’ni “isyanlar, direnişler ve devrimler…” temasıyla gerçekleştireceğiz. Soykırımları isyanlara, katliamları direnişlere, savaşları devrimlere, 10’uncu yılımızı 11’inci yılımıza ulamak için…