SINIF MÜCADELESİ
krizler ve çıkışlar
“İnsan olmak; gerektiğinde tüm hayatını,neşeyle ‘kaderin terazisine’ fırlatmak demektir;amaher daim, her güneşli günde, her güzelim buluttabayram sevinci yaşamaktır”
Rosa Luxemburg, 28 Aralık 1916
Kapitalist birikimin krizi sınıf mücadelesinin yatağıdır.
Doğal ve toplumsal varoluşun tüm çeperlerinin “muazzam bir meta yığını” olarak kendini gösterdiği kapitalist toplumda,kriz, kaynağında kalmaz. Değişim değerinin uzandığı en derin yerlere kadar ulaşır ve kendini çok çeşitli metalaştırma biçimlerinde gösterir.
Burjuva iktisadınınkendi yasalarıyla işleyen diğer alanlardan yalıtılmış “saf bilim”olduğuçarpıtması,artık burjuva iktisatçıları tarafındanbile güç kabul görüyor. Sermaye, toplumu, bireyi, doğayı, kentleri kendi var oluşunun sürekliliği için metalaştırıp kâr maksimizasyonuna tâbi “nesne”lere dönüştürüyor. Başta devlet olmak üzere sayısız denetim ve disiplin mekanizması, bugün hiç olmadığı kadar sermayenin emrine amadekılınmakta. Bir yandan emeğin en ufak bir hak arayışında kolluk kuvvetlerinin şiddetinden bölgesel savaşlara kadarzor aygıtlarını harekete geçirmekte diğer yandanhalkların binlerce yıldır geliştirmiş olduğu bilişsel kapasiteyi en alta indirmek pahasınarıza üreten ideolojik argümanlar kullanmakta. Hem zor aygıtlarının hem de rıza üreten mekanizmalarınkullanımının dozunu artırdığıkriz dönemleriise, sermayenin bugüne kadar kendisinin yeniden üretimini, dolaşımını ve işleyişini kolaylaştıran yönetim ve tahakküm biçimlerinin bileyeniden yapılandırıldığı dönüşüm ve kırılmalarla kendini gösteriyor. Kongremiz boyuncahembu dönüşüm ve kırılmalarıhem de onların sirayet ettiği alanları görünür kılacak tartışmalar yapılmasını umuyoruz.
Kendini ister üretim,yeniden üretim ister dolaşım alanında göstersin, sermayenin kendi yapısı ve işleyişine dairkrizlerini aşma yönündeki denemeleri, eğer işçi sınıfınıngüçlü bir direnci ile karşılaşmazsayaşamımızındaha fazla işgale uğramasıyla sonuçlanıyor. Marx’a referansla “kendi suretinden yaratmış olduğu dünya” ile sermayenin genişleyen sınırlarına,insanlığın ve doğanın diğer tüm bileşenlerinin daralan dünyası eşlik ediyor.
Bir egemenlik biçimi olarak sermaye,kendi tahakkümünün sürekliliğini sağlayabilmek içiniki yönde hareket ediyor: Kesintisiz bir zamansal ve uzamsal “işgal” bu hareketlerden ilki. Klasik sömürgeciliğin zora dayalı işleyişinden neo-liberal “yeni sömürgeciliğin”gündelik hayatın tüm ayrıntılarına kadar sızan metalaştırmave o hayatı sermayenin devinimine göre ayarlama amacındaki denetim ve disiplin,ikili hareketin ilk formunu oluşturuyor. İkinci olarak zamansal ve uzamsal yayılımının sınırlarına dayanan hareket,kendinin yeniden üretimini sağlamak içineskinin sınır olarak belirlediği zamansal ve uzamsal belirleyenleri yeniden tanımlamak, sınırı daha da ileriye itmekzorunda kalıyor. Tam da bu tartışmalarlailgili olarak katlininyüzüncü yılında Rosa Luxemburg’u özel bir oturumla anmak istiyoruz.
Ücretlerin düşürülmesi, toplumsal çalışma zamanının ve mutlak artı-değerinartırılması gibi klasik ama vazgeçilmez bir temelden başlayan kapitalizmin kendi krizleri içinde kendini yeniden yapılandırma hamleleri,göreli artı-değeri artıracakyeniüretim ve yönetimbiçimlerinin ortaya çıkmasıyla devam ediyor.Eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlerin ve kamusal mülkiyet olarak tanımlanabilecek coğrafyanın özel mülkiyetedönüştürülmesinden kentlerdeortak yaşamalanlarının sermaye tarafından içerilmesine, çocuğun sermaye için muazzam bir piyasa haline gelmesini sağlayan fetişleştirilmesinden, cinsiyetin çoklu ve sınırlanamaz, olanak halindeki varoluşunun dikatomik bir karşıtlık içinde sermayenin ihtiyaç duyduğu kurumsal yapıların içinde sınırlandırılmasına, devletin çıplak bir biçimde sermaye ile olan örtüşmesinin tamamlanmasındankolluk kuvvetleri olarak adlandırılan kurumların devletin faşizan iç savaş aygıtlarına dönüşmesineve benzer şekilde sermayenin genişleyen yayılımına tanıklık ediyoruz.“Krizler”sermayenin bu genişleyen çeperini kurarken “çıkışlar”,sınıfmücadelesinin karşıt kutbunun,işçi sınıfınınmücadelesinin yükselişiniiçeriyormu? Sermayenin bu genişlemesine işçi sınıfı karşılıkverebiliyor mu?Parça parça,birbiriyle bağlantılı ya da bağlantısız, direniş odaklarınınartığınıve çıkışçabalarının yükseldiğinigörüyoruz;kâhbir havalimanının inşaatında kendini gösteriyor kâh da bir vincin tepesinde. Kimi zaman Meclis demirlerinekendini zincirliyor her şeyi göze alıp kimi zaman daFlormar’ın kapısından ayrılmıyor.Mediamarkt’ta ve Metro’da ayları devirip yıla dayanıyor direnişler. Toplumsal cinsiyet rollerinin katıbiçimlerine karşı, “kadın” kavramını yeniden üretmek için asla vazgeçmeyenleri de görüyoruz sokakta, bir transseksüelin Onur Yürüyüşü’ne katılmak için sokak sokakbarikatı zorlayan iradesini de. Eskinin makbul meslek sahipleriyeninin proletaryasının niteliklerine sahip mühendisler, doktorlar, avukatlar da büyük bir çabayla oluşturulmuş örgütlülüklerinin merkezîkurumlarına yönelik saldırılara karşıkoymaya çabalıyor orada buradaya da cübbesini polisin önüne sererken Mülkiye’de.Açıktır ki sınıf mücadelesinin parçalı yapısından bahsederkenfarklı yerlerde ve zamanlarda sınıfın belirgin yüzü olarak gözüken ayrı düşmüş direnişlerden daha farklı bir durumu kastediyoruz. Sermaye ile emeğin karşı karşıya geldiği, üretim,yeniden üretimve dolaşım alanlarının sınırları,yaşamıntüm alanlarını da içerecek biçimde genişleyince tüm bu alanlardaki tekil “çıkış” arayışları,işçi sınıfınınyeniden konsolide edilmesi gerekendeğişen yapısına işaret ediyor. Gündelik hayatın çok sıradan rutinlerinive insanlığın binlerce yılda geliştirmiş olduğu ortak başarılarınıve kazanımlarınısahiplenmek dahi mücadele gerektiren başlıklar oluyor.Mücadelenin buçoklaşma ve genişlemegösteren yapısıiçinde sınıf mücadelesimerkeziliğini kaybetmek şöyle dursun, hem “kriz”i anlamak hem de mücadele etmek içinteoride ve pratikte daha belirgin hale gelmiştir. Sermayenin yayılma ve bulaşma hareketiyle “sınıf”ın bu zamana kadarki kapsayıcı çeperigenişlemiştir. Bugün dünyanın birçok yerinde insanlar, işçi sınıfımücadelesinin doğal müttefiki olarak doğaya, kentlere sahip çıkıyor; emperyal militarizme siper oluyor; özgürlük arayan halklar oluyor veya onlarla dayanışıyor… Mücadele kadın kimliğinde umut oluyor…Sınıf mücadelesini, aynı zamanda siyasetin krizi olarak da ele almak gerekiyor. Bir taraftan ekonomik krizler derinleşirken diğer taraftansendikaların, sosyalist politikanınmücadele gücü zayıflamış durumda. Hâl böyle olunca sınıf mücadelesi kendiliğindensarı bir yelekle sokağa fırlıyorya da bir parkın içine çadır kuruyor veya on binler olup canhıraş imparatorlukların sınırlarını zorluyor. Karaburun Bilim Kongresidüzenleme kurulu olarak genel bir çerçevesini yukarıda çizmeye çalıştığımız“Sınıf Mücadelesi:Krizler ve Çıkışlar”temasınısizlerle beraber tartışmakve kesintisiz bir bilgi üretim sürecinin kurumsal ve kuramsal zeminini oluşturmak istiyoruz.Her zamanki gibi, bu davet bizim…