A5 Oturumu: Sınıf Mücadelesi ile Feminist Mücadelenin Kesişiminde Kadın Olmak

6 Eylül 2019 Cuma 10:00
Yürütücü: Melda Yaman
Katılımcılar: Nuran Gülenç ve Necla Akgökçe, Selin Top ve Deniz Kimyon, Lale Tırtıl ve Nilay Etiler, Rona Temelli, Ayşe Panuş

Yürütücü: Melda Yaman


Bu oturumda yıllardır hem sınıf/ meslek örgütlerinin (KESK, Birleşik Metal-İş, TTB, TMMOB) içinde mücadele etmiş hem de feminist mücadelenin yürütücüsü olmuş kadınlarla sınıf mücadelesi ile feminist mücadelenin kesişiminde kadın olmayı tartışıyoruz.


Sendikalarda Cinsiyetçiliğin Üretim ve Yeniden Üretim Mekanizmaları ve Bunları Aşındırmak için Kullanılan Yöntemler; Türkiye’de Birleşik Metal İş Sendikası Örneği

Nuran Gülenç ve Necla Akgökçe

İşçi sendikalarının tarihsel olarak bulundukları zemin, örgütlenme biçimleri, gelenekleri, gündelik kültür ve  eyleyiş halleri itibariyle cinsiyetçi yapılardır. Kadınlar,  emek hareketinden feministlersendikaların bu yapılarını aşındırarak, kadın üyelerin sendikal hak ve özgürlüklerden yararlanması  ve bu yapılar içinde  söz yetki ve karar süreçlerinde  eşit üyeler olarak yer alması için mücadele verdiler. Kadın yapıları ve birimleri kurdular, bu yapılar aracılığıyla kadın üye sorunlarını görünür kılıp,  düşük temsilin nedenlerini sorgulayarak sendika eğitimlerini cinsiyetlendirme  girişiminde bulundular, eşit temsil için kota, parite sistemlerini gündeme getirdiler. Şu anda bazı sendikal birliklerde ve sendikal konfederasyonlarda eş başkanlık sistemi tartışılıp, gündeme getiriliyor.

Bu bildirinin amacı, bir örgüt olarak sendikalardaki cinsiyetçiliğin üretim ve yeniden üretim mekanizmaları ve bunların ortadan kaldırılmasına yönelik, geliştirilen mekanizmaları ele almaktır.

Metal iş kolunda çalışan işçilerin sendikası olan Birleşik Metal-İş Sendikası’nda,  2-3 yıldır  sendikada cinsiyetçiliğin aşındırılması için çalışmalar yapılmaktadır. Bunlar;  kadın komisyonunun çalışmalarına işlerlik kazandırmak, yılda iki defa  5 gün süren kadın eğitimleri,  kadın temsilci sayısının arttırılması, karar mekanizmalarında yer almaları yönünde teşvik edilmesi,  erkek işçilere yönelik  toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleriv.b. yapılan bu çalışmaların sonucunda,  sendika içinde  kadın işçi temsilci sayısında artış,  eylem ve etkinliklere katılma ve katma konusunda farkındalık geliştiği gözlenmiştir.


TMMOB’de Kadın Olmak

Selin Top ve Deniz Kimyon

Bildiri kadın mühendis, mimar, şehir plancılarının TMMOB’da, meslek odaları içerisinde örgütlenme deneyimini, feminist ve sınıf mücadelesi çerçevesinde bu örgütlenme biçiminin önemini ve kriz sürecinde kadınların meslek alanlarında neler yaşadığını tartışmayı amaçlamaktadır.

Henüz üniversite seçimlerinde maruz kalmaya başladığımız cinsiyetlendirilmiş meslek dallarında, kadın olarak “yaz tatili olan” ve böylece “aile”ye vakit ayırması gerektiği düşünülen mesleklerin seçilmesi beklentisine karşı mimar, mühendis, şehir planlamacı (MMŞP) olmayı tercih etmek, basit gibi görünen bir seçimdir; ancak erkek egemen akla karşı, bir karşı duruştur. 

İktidarın bir göz boyama ve işsiz ordusu büyütme stratejisi olarak her yıl üniversiteler açılması, kadro eksiklerine rağmen MMŞP bölümlerinin açılması, bir çok üniversitenin ticarethaneye dönmesi sonucu her sene binlerce öğrenci mezun oluyor. Bugüne geldiğimizde, neoliberal politikalar ile üretim yerine ithal ikameci, bilim yerine rant odaklı, ekoloji ve emek temel değerler olması gerekirken yaşamı önemsemeyen ekonomi biçimi ile çalışma alanları da oldukça kısıtlandı. Üzerine adı konmamış ekonomik kriz hayatın her alanında kendisini hissettirirken işten çıkarmalar ve kriz bahanesi ile esnek ve güvencesiz, düşük ücretlerle çalıştırma olağan hale geldi. Kadınlar çalışabilmek için onlarca engeli (cinsiyetçi eğitim, aile baskısı, ücretlendirilmeyen, yoğun ev içi emek, cinsiyetçi meslek dayatmaları, vs.) aşarak iş aramaya başladığında maruz kaldığı eşdeğer işe eşit ücret alamama, mülakatlarda en baştan “bay eleman arama”, üretimde/fabrikada/şantiyede çalışmasının istenmemesi, mobbing, taciz, duygusal/fiziksel şiddet ile karşı karşıya kalabiliyor; kriz zamanları da ilk işten çıkarılan oluyor ya da ucuz işgücü olarak istihdam ediliyor. Hem evde hem işte emeği sömürülüyor ve çifte mesaiye maruz kalıyor. 

Tüm bu çerçevede örgütlenme, özellikle de kadınların örgütlenmesi hayatta kalabilme adına önemli bir yerde duruyor. TMMOB’li kadınlar, örgüt 1954’te kurulduğundan bugüne örgütlü, 2009 yılından bugüne de Kadın Kurultay’ları, yerellerdeki kadın çalışma grupları/komisyonları ile mücadeleyi büyütüyor. Gücünü gittikçe büyüyen feminist hareketten, kadın hareketinden alırken de bu hareketlerin bir parçası olarak da kolektif çalışmalara önem veriyor.

MMŞP alanındaki kadın erkek dağılımına, TMMOB’deki üyelerin kadın-erkek dağılımına bakarak bir fikir elde edebiliriz (2018 verileridir. Kaynak:

https://www.tmmob.org.tr/icerik/tmmob-uye-sayisi-510-bini-asti):

Flora Tristan “Kadınlar Proleter’in de Proleteridir” sözünü 19.yy’dan kurarken, 21.yy’a geldiğimizde, barbarlığın devam etmesine bağlı olarak güncelliğini koruyor.

Mevcut otoriter rejim, patriyarkayla kol kola gözünü kadınların kazanımlarına ve kadınların bedenine, yaşamına dikerken; kadınlar geri adım atmıyorlar örgütleniyorlar. Sadece Türkiye değil, Dünya’da feminizmin sözü, kadın hareketi büyüyor. Kadınların baskılara cevabı direniş oluyor. TMMOB’li kadınlar olarak da kuşkusuz gücümüzü bu sözden, hareketten alıyoruz.

Kadın MMŞP’ler TMMOB’de örgütlenirken evde, işte, sokakta erkek egemen anlayışa karşı dururken, mücadele yürüttükleri örgüt içerisinde de patriyarkayı sorguluyor. Muhalif mücadele alanları, erkek egemen anlayıştan sıyrılamadığı sürece toplumsal dönüşümün gerçekleşmesi mümkün değildir. Sistemi değiştirme iddiasında olanlar, iktidar ile benzer baskı araçlarını normalleştirdiği, erkekliği ile yüzleşmediği sürece de eleştirdiği yapıya dönüşmeye mahkumdur.

Kuşkusuz ki, çoğunluğu erkekliği ile yüzleşmemiş ve cinsiyetlendirilmiş meslek alanlarından cis-gender erkeklerin çoğunluğunu oluşturduğu meslek örgütümüzde kadın mücadelesi gül bahçeleri ile karşılaşmamıştır. Kadın kurultaylarının sonuçları genel kurullarda ciddi dirençle karşılaşmış, kadın bütçesi kabul edilmemiş, eşit temsiliyet hiçe sayılmış, iktidar alanları yaratılmış, dahası muhalif kadınların ötekileştirildiği süreçler yaşanmıştır. Kürsülerin çoğunlukla erkeklerce kullanıldığı, basın açıklamaları ve temsiliyet alanlarının erkeklerce işgal edildiği, ve bu durumların normal karşılandığı birer gerçek.

TMMOB içerisinde LGBTİ+ MMŞP’lerin problemlerinin ayrıca masaya yatırılmamış olması da bir büyük eksik olarak durmaktadır. LGBTİ+ MMŞP’ler toplumda maruz kaldıkları ayrımcılığı işyerlerinde de yoğun bir şekilde yaşamaktadır bu yüzden “dolaptan çıkmak” oldukça güçleşmektedir.

Kadın MMŞP’ler içeride ve dışarıda cinsiyete bağlı ayrımcılığı tartışmakta, buna karşı mücadelesini büyütmektedir.

TTB’de Kadın Olmak

Lale Tırtıl ve Nilay Etiler

Sağlık sisteminde 2000’lerden başlayan dönüşüm sağlık emekçileri ve tüm toplumu etkilemiştir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadın emeğinin yoğun olduğu sağlık alanında kadınların çalışma saatlerinin uzaması, süt izinleri gibi hakların kısıtlanması, iş güvencesinin giderek azalması, iş tanımlarının, adlarının değişmesi sonucu iş ve yaşam koşulları etkilenmiştir.

Bu yeni yapılanmadan en fazla etkilenenler sağlık hizmeti gereksinimi olan kadınlar  olmuştur. Bir yandan özelleşen hizmetler diğer yandan muhafazakar politikalar kadınların sağlığa erişimini güçleştirmiş, kadınların yararlandığı koruyucu sağlık hizmetleri, özellikle ücretsiz doğum kontrol sistemi çökertilmiştir.

Türk Tabipleri Birliği sağlık hizmetini özelleştiren bu dönüşüme karşı bireyin sağlık hakkını, devletin de birey ve toplumun sağlığı üzerindeki sorumluluğunu savunagelmiştir.

Sağlıktaki dönüşüm, sosyal destek politikalarının değişimi ve bunlarla birlikte muhafazakar politikalara karşı kadın sağlığı alanında mücadele etmek gerektiğine inanan, erkek tahakkümünde gelişmiş tıp disiplini içinde cinsiyet eşitliğini gözeten kadın  hekimler  TTB içinde örgütlenme sürecini de başlatmışlardır. Kadınların bedenleri, emekleri ve kimlikleri üzerindeki eril tahakküme karşı tıp ve sosyal bilimlerin eleştiri imkanlarıyla, kadın dayanışmasını öne çıkararak  kongreler, sempozyumlar, çalıştaylar yapılmış, sorun alanları üzerine öneriler sunulmuştur.

Özellikle sağlık alanında güvencesiz ve esnek çalışma biçimlerinin  kadın sağlık çalışanlarına, muhafazakar aile, sağlık ve sosyal politikalarının kadın sağlığına etkileri ile meslek örgütünde kadın örgütlenmesi bildiride ele alınacaktır.


SES’de Kadın Olmak

Rona Temelli

Bildiri kadın sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin SES’de örgütlenme deneyimini, feminist ve sınıf mücadelesi çerçevesinde bu örgütlenme biçiminin önemini ve kriz sürecinde kadınların meslek alanlarında neler yaşadığını tartışmayı amaçlamaktadır.

Sendikalar genel olarak çalışanların çıkarlarının korunması, ekonomik ve demokratik haklarının geliştirilmesi açısından demokratik bir toplumun vazgeçilmez ögeleri. Ancak bu örgütlenmeler toplumda cinsiyet temelinde var olan eşitsizliği, bunun çalışma yaşamına yansımalarını sorgulamak bir yana bunu kimi uygulamalarıyla içlerinde yeniden üretiyorlar. Çoğunlukla ücret artışı sağlamanın ötesine geçmeyen bir politika izlemeleri,Demokratik işleyiş kurallarını kendi içlerinde hayata geçirmemeleri ve kadınların bu örgüt içinde temsil edilmelerinin demokrasinin temel gereği olduğu ilkesini önemsememeleri, kadınları ilgisiz olmakla suçlamalarının haklı bir temeli olmadığını gösteriyor.

Türkiye’de sendikalar genelde erkeklerin egemenliğinde ve denetiminde kurumlar olarak görülmektedir. Ancak son yıllarda kadınların sendikal katılımını artırmayı ve yönetim organlarında daha fazla temsil edilmesi gerekliliğini vurgulayan kadınların sendikalar içindeki konumlarını sorgulayan kimi girişimler var.

KESK’e bağlı sağlık ve sosyal hizmet iş kolunda çalışan emekçilerin örgütlendiği SES (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası)’a üye kadın sağlık emekçileri toplam üye sayısının %62 sini oluşturmaktadır. SES Kadınların emek ve özgürlük mücadelesinin bir sahası haline gelmiştir. Kadın sağlık ve sosyal hizmet emekçileri bu mücadeleyi verirken sadece sınıf ve katman olarak çıkarlarını değil cins olarak çıkarlarını korumak zorunda olduklarının bilincini yükseltmektedir. Kadınlar bu bütünlüğün en temel öznesidir.

SES 20 yılı aşkın süredir yürüttüğü kamu emekçisi mücadelesinin tüm dönemlerinde belli çıkış noktalarını, ihtiyaçlarını esas alarak mücadelesini güçlendirmiştir.Sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınlar örgütün yarısından fazlasını oluştururken, aynı zamanda dönemsel değişimlerle kendini yenileme çabasında olunmuştur. Önce yönetimlerde yer alarak sendikal faaliyetlerin öncüsü olması sorumluluğuyla başlamışlardır. Sonrasında kadın komisyonlarıyla özgün etkinliklerini planlamaya başlamışlardır. Bağımsız kadın sekreterliklerinin oluşmasıyla birlikte yönetsel organlardaki kadınların özgünlüğü ve özerkliği emek mücadelesinde farklı ve zengin birikim yaratmıştır. Böylelikle Türkiye Sendikal Tarihine içkin Sendikaların hiyerarşik ve bürokratik yapılanmalarının, kadınların yeni örgütlenme deneyimlerini içermekten ve istihdam ilişkilerinin niteliğindeki değişmelere cevap vermekten uzak olduğu düşüncesinin tersine kadın lehine bir kazanım olarak nitelenecek bir gelişmedir. Ayrıca EŞBAŞKANLIK sistemi genel kurullarda ciddi dirençle karşılaşmış olmasına rağmen uygulamaya başlanarak sendika içi kadın örgütlenmesini güçlendirmiş ve önerdiği demokrasi modeli ile kadınların sendikadaki ikincil konumunu değiştirebilecek araçlardan birisi haline gelme çabası devam etmektedir. Yine Kadın Meclislerini oluşturarak işyerleri gibi en küçük örgütlenme sahlarında kadınların kolektif çalışmasının önü açılmıştır.Özellikle kadın meclislerinin en temel gerekçesi iş yerlerinden başlanarak kadın emekçileri bir araya getiren, emek alanının sorunlarını tartıştıran, bunu çözmeye ilişkin yol ve yöntemlerin açığa çıkarılıp etkinliklerin örgütlenmesidir. Tüm sendikal organlarda eşit temsiliyet tüzüksel olarak karar altına alınmıştır.

Ancak deneyimlenen süreçte; kadın meclislerinin oluşumunun istenilen düzeyde olmadığı ve kadınların meclislere katılımının zayıf olduğu görülmektedir.Ancak son yıllarda giderek otoriterleşen rejim ve Ataerkillikle beraber sendikalara yönelik baskı ve şiddet, kadının toplumsal cinsiyet rollerinden de kaynaklı gerekçelerle sendikal faaliyetlere katılımının azaldığı görülmektedir. Yine geçtiğimiz 3 yıllık süreçte siyasetin yaşadığı kriz; ekonomik, toplumsal hayatın altüst oluşuna sebep olmuş çalışma hakkı başta olmak üzere pek çok hak otoriter rejim tarafından gasp edilmiştir. Bu süreç henüz işini kaybetmemiş ve çalışmakta olan emekçiler nezdinde ciddi bir korkuyu ve sinikliği doğurmuştur. Sendikal alan bu sorunu örgütlenme sorunu olarak yaşamıştır.Sağlık alanı başlı başına en yaşamsal ve en toplumsal alandır.Bu alanda üretimde olan Kadınların bir arada olma, kendi öz etkinliklerini kararlaştırma,planlama geleneği sendikal bürokrasi engellerine sıklıkla takılmakta ve kimi sendika organlarında kadın mücadelesi yüzeysel ve dar ele alınabilmektedir.

Ancak kadın sağlık ve sosyal hizmet emekçileri sendikal zeminde kazanımlarını kaybetmemekte ısrarlı ve mücadelesinde kararlı olmaya devam edecektir.


Eğitim- Sen’de Kadın Olmak

Ayşe Panuş

Bu bildiride kadınların Eğitim-İş kolunda  örgütlenme deneyimini, feminist ve sınıf mücadelesi çerçevesinde bu örgütlenme biçiminin önemini ve kriz sürecinde kadınların meslek alanlarında neler yaşadığını tartışmayı amaçlamaktadır. Eğitim İş kolu, kadın emekçilerinin sayısının çok olduğu, kadın emeği alanlarından biridir. Bu alanda örgütlenmenin güçlükleri, sendikda kadın olarak mücadele etmenin özgüllükleri feminist bir bakış açısıyla ele alınacak, krize karşı mücadelede feminist mücadelenin sınıf mücadelesiyle etkileşiminin sonuçları tartışılacaktır.