Karaburun Bilim Kongresi’nin Dostlarına

Karaburun Bilim Kongresi’nin Dostlarına,

Bu metin, 18. Karaburun Bilim Kongresi hazırlık sürecinde yaşanan ayrışma ve ayrılık sürecini Kongremizin dostlarıyla paylaşmak için hazırlanmıştır. Metnin hazırlanma ihtiyacı, ayrışma ve ayrılık öncesi devam eden tartışmalar sırasında kongre düzenleme kurulundan (DK) kendi iradeleriyle ayrılan beş arkadaşımız ile DK’den geride kalan üyelerimizin ortak kararıyla çıkarılan arkadaşımızın birlikte yayımladıkları ve bizden Kongre sayfamızda yayımlanmasını talep ettikleri “Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu Üyelerine ve Tartışmayı Takip Eden Değerli Dostlarımızın Dikkatine” başlıklı kamuoyuna yaptıkları açıklamaları üzerine doğmuştur.

Bu metin, arkadaşlarımızın bize yönelttikleri değişik ithamlara bir yanıt niteliğinde değildir. Konuya ilgi duyanlara içine sürüklendiğimiz kopuşun aşamalarını sunan, kopuşun kısa bir panoramasıdır. Zira sürecin kronolojisi anlaşılmadan ortaya çıkan sonucun kendisinin de
anlaşılamayacağı açıktır. Bu nedenle, süreci en yalın haliyle sizinle paylaşıyor ve değerlendirmenize bırakıyoruz.

Ne oldu?

Bu yılki “Faşizm” temalı Kongre’mizin program hazırlıkları sırasında, DK’de bulunan bazı arkadaşlarımıza ve Karaburun Kongresi twitter hesabının Kongre çağrısının yapıldığı mesajının altına kurulumuzda yer alan arkadaşımızı (Barış Yıldırım) zikrederek, sosyal
medyada feminizmi aşağılayan ve transfobik ifadeler kullanan, uyarılara rağmen bu tavrını sürdüren birinin DK’de yer aldığı faşizm temalı kongreye Faşizm ve LGBTİ+, Faşizm ve Feminizm oturumları için nasıl bildiri yollayacaklarını soran ve bu konuda eleştiriler yapan mesajlar yazıldı. Bu sorular ve eleştiriler doğal olarak DK’ye taşındı ve ardından uzun bir tartışma süreci başladı.

Tartışma sürecinin uzun ve çözümsüz olmasının nedeni tartışmanın tarafı olan kişiler arasında düşünsel düzeyde dışlayıcı net bir ayrışmanın ortaya çıkmasıydı. Böylelikle Kongre dışında süren tartışma, doğrudan Kongre üyeleri arasındaki tartışma ve ayrışmalarla derinleşti. Ardından bu uzlaşmaz konumlanış Kongre’nin kadın üyelerinin çoğunun kongreyi terk edecekleri yönündeki açıklamalarıyla bir tür krize dönüştü. Böylesi bir durumda DK, “feminist mücadelede kadının beyanı esastır” açıklamasını ve anlayışını dikkate alarak ve karma yapılarda feminizme dair konularda yaşanan sorunlarda hep olageldiği üzere DK’nin kadın üyelerinin toplanıp karar almalarını ve bu kararın bağlayıcı olmasına karar verdi.

İki haftayı aşan bir süre boyunca, başından sonuna Emel Yuvayapan’ın da katılımıyla kadınlardan oluşan ekip bir dizi toplantı yaptı ve tartışmalar yürüttü. Bu toplantıların sonunda
ortaya çıkan öneri metnini Emel Yuvayapan imzalamak istemediğini belirtti ve dört kadının imzasıyla aşağıdaki öneriler DK’ye sunuldu:
(i) Barış Yıldırım’ın kişisel ya da Karaburun Kongresi sosyal medya hesabından bir özeleştiri yapması ve özür dilemesi;
(ii) Nihat Koçyiğit ve Ersin Vedat Elgür’ün DK’deki tartışmalar sırasında DK’nin feminist üyelerinin sözlerini yok sayan tutumlarından vazgeçmeleri;
(iii) En kısa sürede “Karaburun Bilim Kongresi DK Tutum Belgesinin” hazırlanması ve tüm DK üyelerinin bu tutum belgesine göre hareket etmesi.

Kopuş bu karardan sonra başladı…

Kadın arkadaşlarımızın söz konusu karar ve önerilerinin ardından, sırasıyla Ersin Vedat Elgür, Özay Göztepe, Nihat Koçyiğit, Doğan Emrah Zıraman DK’ye gönderdikleri mesajlarla bu kararı kabul etmediklerini belirterek istifalarını açıkladılar. Arkadaşlarımızın burada
sizinle paylaştığımız ortak açıklamaları DK’ye yönelttikleri temel eleştirilerini kapsadığından, tek tek eleştirileri sizinle paylaşmıyoruz. Emel Yuvayapan ise tüm bu süreci tolere edemeyeceğini belirterek DK’den ayrıldığını açıkladı.

Barış Yıldırım’ın Kongre DK’den uzaklaştırılması…

Kadın arkadaşlarımızın kararı, 12 Haziran 2024 tarihinde DK’nin istifalardan sonra geride kalan ve hepsi de erkek olan üyelerinin tümüyle katıldığı toplantıda etraflıca tartışıldı. Barış Yıldırım’ın DK üyeliğinde kalmak ancak “bu yıl düzenleme faaliyetlerinde yer almamak
önerisi” kadın arkadaşlarımızın özür talebini karşılamadığı için yeterli görülmedi. Hepimiz şunun farkındaydık, Kongre’miz gerçekten bir yol ayrımındaydı. Ya yoluna devam edecek ya da sonlanacaktı. Sonuçta DK’de kalan sekiz erkek, kadınların ve Barış Yıldırım’ın olmadığı
bir toplantıda DK’den ayrılmayacağını beyan eden Barış Yıldırım’ın DK üyeliğini sonlandırdı ve bu karar 21 Haziran 2024’te kamuoyuyla paylaşıldı.

Peki ne yapmalıydı?

Öncelikle şunu belirtmemiz gerek. Kadınların olmadığı bir toplantıda onların adına karar alındığını iddia etmek tam anlamıyla yanlış bir saptamadır. Yanlıştır; çünkü kadın arkadaşlarımızın yaptığı toplantıya katılan ve sekiz erkek üyenin aldığı karara itiraz eden hiçbir kadın arkadaşımız yoktur. Bu konudaki karar önceliği, yukarıda belirttiğimiz gibi “kadın arkadaşlarımızın kararı hepimizin kararıdır” şeklinde olmuştur.

Farklı politik geleneklerde yer almış ve almakta olan bizler bir yapıyı oluşturmanın ve korumanın ne demek olduğunu ve sorumluluğunu çok iyi biliyoruz. Karaburun Bilim Kongresi, aramızdaki biri ya da birilerinin bir konudaki saf teorik ya da pratik tutumlarına ve
geri adım atmaz, yanlışlanamaz tutumlarına feda edilemez. Bizler zamanın içinde farklı deneyimler ile gerektiğinde kendimizden vazgeçmeyi öğrenmiş ve deneyimlemiş geleneğin insanlarıyız. Bu nedenle bizim için, kimi zaman, oluşturduğumuz yapılara karşı sorumluluğumuz saf aklımızdan öncedir.

Karaburun Bilim Kongresi Barış Yıldırım’dan çok önce yolculuğuna başlamıştır. Karaburun Bilim Kongresi DK’sinin hiçbir zaman oybirliği ile karar alma ilkesi olarak tanımladığı bir ilkesi olmamıştır. Yıllar içinde değişime uğrayan kongremizin DK’sinin temel ilkesi her zaman tartışmak ve uzlaşmak olmuştur. Kongre’nin tarihi içinde DK üyelerinin uzlaşamadığı tartışmalar olmadı mı? Elbette oldu. Ancak ayrılan dostlarımızın da önceliği
kongrenin devamı idi.

Ayrıca bu son süreçte kongreden kendi iradeleriyle ayrılan arkadaşlarımızın Kongre’mize yaptıkları değerli katkıları biliyoruz. Bu Kongre, onların emekleri üzerine de inşa edildi; elbette bunun farkındayız. Ama dostlarımız bilsinler ki “biz Kongre’mizi hiçbir zaman terk etmedik” ve onların Kongre’den ayrılmalarını hiçbir zaman istemedik. Art arda Kongre’yi terk etmenin tarihsel sorumluluğu onlarındır. Ayrıca, bilinmesini isteriz ki kongreyi terk eden arkadaşlarımızın kararları, onların ifadesiyle DK’nin sekiz erkek üyesinin Barış Yıldırım için aldığı karardan önce gerçekleşmiştir. Arkadaşlarımızın Barış Yıldırım’a olan dostluk sorumluluklarını ve konuya ilişkin düşünsel ortaklıklarını elbette anlayabiliyor ve bu açıdan onları eleştirmeye hakkımız olmadığını düşünüyoruz. Ama hepsiyle değilse de çok uzun süreler yol yürüdüğümüz bazı arkadaşlarımızın bize “muhreçlerin muhreç ürettiği kişiler” ya da “cuntacılar”, “liberal çeteler” ortak seslenmelerini yürekten kınıyoruz. Bu ithamları onların utançları olsun… Zira bizim eleştirimiz hakaret değil, hakikat üzerinedir. Yolumuz uzun, biz yürüyoruz…

Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu


 

Düzenleme Kurulu’nun 21 Haziran 2024 tarihinde Kamuoyuna Yaptığı Zorunlu Açıklamaya Yönelik Tekzip Metni

 

Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu Üyelerine ve Tartışmayı Takip Eden Değerli Dostlarımızın Dikkatine

21 Haziran 2024 tarihinde “Kamuoyuna” başlığıyla hem Karaburun Bilim Kongresinin (KBK) resmi internet sayfası hem de sosyal medya hesabı üzerinden kamusallaştırdığınız açıklamayı büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığıyla okuduk.

Söz konusu tartışma süreci -sizlerin de bildiği üzere- kamuoyuna açıkladığınız biçimde yürümediği gibi tek yanlı bir biçimde ilgililerin bilgisine sunulmuştur. Bizlerin Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu (KBK-DK) dışında da birçok demokratik kitle örgütü ve platformda toplumsal mücadeleye katkıda bulunmaya çalışan insanlar olduğumuzu çok iyi bildiğiniz halde ve pek çok farklı kurum ya da yapı içinde birlikte mücadele etmiş/ediyor olmamıza rağmen böyle bir durum hiç yokmuş gibi davranmanızı şaşkınlıkla karşıladık.

Yıllardır sürdüregeldiğimiz mücadele ortaklığımızı bir yana bıraksak bile kamuoyu açıklamanızın ilk paragrafında kongreyi tanımlarken kurduğunuz cümlelerin bizleri de kapsadığını, bu yapıyı hep birlikte inşa ettiğimizi unutmuş olamazsınız. Geride bıraktığımız 17 yılda bilim ve akademi bağlamında bir karşı duruş odağı olma özelliği kazandırdığımız Karaburun Bilim Kongresi sizlerin olduğu kadar bizlerindir de.

Süreç boyunca ve geldiğimiz noktada özelde Karaburun Bilim Kongresinin genelde Türkiye’deki toplumsal mücadeleler tarihinin biriktirilmiş hukukuna ve polemik usullerine uymak yerine işin kolayına kaçıp bizleri “feminizmi küçümseyen veya anti-feminist ve LBGTİ+ karşıtı görüşleri savunanlar” biçiminde sıfatlayan bir pozisyon ürettiniz. Tartışmalarımız boyunca da aynı tavrı gösterdiniz ve nasıl ki o süreçte bunu kabul etmediysek şimdi de bunu – bir kez daha ve kesin bir dille- reddediyoruz.

Ayrıca, gözlerden kaçırmak istediğiniz şu gerçeği de bizleri tanıyan herkes için görünür kılmak isteriz: KBK-DK içinde ayrılmalara ve ayrışmalara neden olan bu süreç bir kişi ya da kişilerle ilgili değildir. Bizim için bu politik bir tutum ve tavır alma meselesidir. Bizim bu süreçte itiraz ettiğimiz temel nokta DK’deki bazı arkadaşlarımızın bu tartışmayı bir iptal ve ihraç kültürüne teslim olarak sürdürme ısrarıydı. Sosyal medya üzerinden gelen tepkilerin gölgesinde yapılacak tartışmaların bizim kültürümüzü aşındıracağını ve hukukumuza zarar vereceğini söyledik. Bu tartışmayı sürdürmekten, kendi iç hukukumuz hakkında konuşmaktan hiçbir zaman kaçınmadık. Saatlerce süren toplantıların tamamına katıldık ve konumlarımızı size samimiyetle anlatabilmek için elimizden geleni yaptık. Bu tartışmanın ve aldığımız pozisyonların bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da birlikte kongre yapmamızın önünde bir engel oluşturmadığı ve oluşturmaması gerektiğini, teorik-politik bir tartışmanın pek çoğumuzun da savunmadığı bir dil kullanımı ve üslup sorununa indirgenmesinin gerçek bir kuramsal polemiği gölgelediğini söyledik. Kongreden kimsenin ayrılmaması sonucunu doğurmasını umduğumuz birden fazla çözüm önerisi sunduk. Ancak, hiçbir çözüm önerimiz kabul görmedi. İtiraz ettiğimiz şey tam da bu çözümsüzlüğün kendisiydi. Bütün bunların ardından DK’den ayrılanlar ve DK’de kalanları homojen bütünlükler olarak yansıtan ve her biri de kendi içinde muazzam çeşitlilikler taşıyan aktörleri fobik, düşman vs. ifadelerle etiketlemekten kaçınmamış olmanızı ve bu keyfi kategorizasyonu kabul etmiyoruz.

Gösterdiğiniz bu tavır ve benimsediğiniz üslupla KBK-DK içindeki tartışmada biçim içeriğin önüne geçmişse de bir bilim kongresi olma niteliğini haiz bir cevapla tartışmayı teorikpolitik hattına oturtmayı arzuluyoruz. Bu bağlamda, şu olguların altını sizin, kongre
takipçilerinin ve muhalefetin tüm ilerici unsurlarının nezdinde, Türkiye emek hareketinin bilgi üretim zemini olma iddiasına sahip kongremizin -tıpkı sizler gibi- kurucu ve örgütleyici unsurları olarak çizmek istiyoruz.

Ontik-Ontolojik iddialardan dışlayıcı/iptalci bir kategorizasyon kültürüne…

Bir bilim kongresinin kavramlarla hareket edeceği aşikardır ve yine biliriz ki elbette kavramlar ilk ortaya çıktıklarında kendilerine yol ve alan açmak için hoyrat ve nobran bir cüretkarlık gösterirler. Politik teori içinde bir sözcükten çok daha fazlası olan “eleştiri”nin bilişsel bir şiddet yaratan bu kaoslarında, kavramları nesnesinin uzamsal ve zamansal yayılımını genişleten biçimlerde kullanmak yerine eklektik, çağrışımlara dayanan ve tarihsel köklerini kaybetmiş bir vasatlığa, gündelik kullanıma transfer ettiniz; hem de “biz tek bir bilim tanırız: tarih bilimi” mottosuna rağmen… Bedensel performansın sonsuz potansiyellerinde ‘et’, ‘beden’, ‘tümel canlılık formları’, ‘tür’, ‘cinsiyet’ kavramlarından köklenen ve rizomatik bir çoklaşmada materyalist bir analizin nesnesi olan, buralardan güçlenen ve ontolojik, epistemolojik, metodolojik savlarla kendini üreten feminist ve queer teoriyi dışlayıcı veya içleyici bir şekilde kullanarak egemenlik inşasının basit aparatlarına dönüştürdünüz. Söz konusu süreci, “ince bir anatomi neşteri” ile teorik bir pozisyona oturtmaya çalışanlara karşı, “düşmanını yok etmeye çalışan bir silah” gibi kullandığınız ‘hisler’le ve ‘karşıt’ ya da ‘fobik’ tarzı ifadelerle yürütmeye çalıştınız. Teorik argümanların ve bunların politik gerekçelerinin farkında olduğunuz halde nitelikli bir polemiğin girdabında kalmaktansa “düşmanlık” suçlamalarının sığ sularına çekilmeyi tercih ettiniz ve hep birlikte yaratmış olduğumuz geçmiş birikimimizi hiçe sayan ve bizleri düşmanlaştıran bir şekilde kamuoyuna açma kolaycılığına kaçtınız.

Tüm kuramsal çabalar varoluşa geldiklerinde bir masumiyet karinesi ile karşılanırlar; ama kendi belirlenimini oluşturdukları anda masumiyet çağı sonlanır ve artık karşı karşıya gelişlerin zemini bir Kampfplatztır.

Fraksiyondan Komisyona metodolojik cuntacılık…

Tüm bu süreçte KBK’nin 18 yıllık tarihindeki tek karar alma mekanizması olan oybirliğiyle karar alma ilkesini çiğnediniz ve bugüne değin hiç var olmamış olan bir komisyon yarattınız. Bilindiği (ve iç yazışmalarımızda size hatırlatıldığı) gibi komisyonlar, organizasyonların (sözcüğün içindeki ‘misyon’un da imlediği üzere) belli bir konuya ve göreve ilişkin olarak kendi karar alma mekanizmaları çerçevesinde oluşturdukları gruplardır. Organizasyonlar içinde kendi kavillerince bir araya gelen grupçuklara ise komisyon değil fraksiyon denir. Ve bu fraksiyonlar karar alma ve uygulama yetkisini zorladıkları yerde cunta olarak adlandırılır -sanırız kavramın kendisi genellikle askeri bir darbe terminolojisi ile birlikte kullanıldığı için politik ve etimolojik kökleri unutuluyor. Sürecin başında 17 kişi olan DK’de yaşanan ayrılmalar sonrası DK’de kalan erkeklerden 7’si, kadınların olmadığı bir toplantıda kadınlar adına karar aldı ve DK’den ayrılmayacağını ısrarla beyan eden arkadaşımızı, böyle bir yetkileri hiçbir şekilde olmadığı halde ihraç etti.

Feminist, Marksist, LGBTi+ ve Queer hareketlerin birbirleriyle ilişkilerinin yanyanalık, ard-ardalık ya da bütünleşik pozisyonlarına göre çeşitlilik içeren biçimlerine dair politik konumlanışların genel bir tartışmasını, yıllar önce atılmış ve sosyal medya polemiklerinde form almış örneklerinden cımbızlanarak seçilmiş ekran görüntülerine feda ederek yürüttüğünüz tartışma, politik-ontolojik köklerinden bizzat 4 kişilik fraksiyon tarafından uzaklaştırılarak ‘hissiyat’ ve ‘hassasiyet’ terminolojisinin hakim olduğu bir biçime dönüştürüldü. Soyutlamanın ya da gerçek somutu düşüncedeki somuta dönüştürmenin Marksist epistemolojik formuna karşıt biçimde ancak bir başlangıç olan gerçek somutun sonuç olarak alındığı ve ancak duyusallığın öznel formlarına kadar yükselebilen ve yargı üretmeye asla izin vermeyen bir yerden dehşetengiz bir salto mortale ile idealara ve ilkelere yükseldiniz. Bu yönüyle metodolojik izleğinizin zorunlu bir sonucu olarak -bu kelimeyi biz de çok rahatsız olarak kullanıyoruz ama- cuntacılık pozisyonunu üretmek zorunda kaldınız; bilgi üretim sürecinin ancak başlangıcı olan öznelci bir duyusallığı karar almaya ehil görerek.

Bizleri KBK-DK üyesi kimliğimizle de tanıyan ve farklı alanlarındaki ortak mücadele verdiğimiz insanların (ve maalesef sizlerin de) çok iyi bildiği gibi bizler ne anti-feministiz, ne de LBGTi+ ve Queer hareketleri karşıtıyız. Hemen her konuda olduğu/olabileceği gibi cinsiyet/toplumsal cinsiyet bağlamındaki tartışma ve mücadele biçimleri konusunda farklı fikirlerimiz vardır, olabilir ve hatta olmalıdır da. Karaburun Bilim Kongresini 18. yılına taşıyan da Düzenleme Kurulunda bugüne kadar yer almış olan insanların, aralarındaki düşünce farklılıklarına rağmen Marksizm perspektifini asla kaybetmeden birlikte iş üretebilme çabası ve becerisidir. Sanırız ayrılan arkadaşların arasında Feminist ve Queer teoriyle ilgili olarak hala kalem oynatanların, editoryal faaliyet yürütenlerin, etkinlik düzenleyenlerin, LGBTi+ hareketin tüm unsurlarının bizzat kongrenin neredeyse organik bir bileşenine dönüşmesini isteyenlerin olduğu da hafızanızdadır. Bizler bu son tartışma sürecinde yalnızca ve yalnızca bizlere dayattığınız ve sahiplendiğiniz teorik pozisyonun zorunlu bir sonucu olan iptal, ihraç ve linç kültürünü reddettik.

Öznellik Kiplerinin yapısal teorisinden öznelci hissiyatın anti-politikasına…

Feminist ve Queer teorilerin büyük başarısının normatif ve birlik verici öznellik kiplerinin, egemenlik inşasının normatif ve moral unsurları olduğu tespitine dayanarak sonu gelmez bir dekonstrüksiyonu yıkıcı bir şekilde çalıştırmasından geçtiğini düşünmekteyiz ve bu yönüyle söz konusu teorilerin sadece cinsiyet kodlarına dair çözülme/üretme kapasitesinin ötesinde yöntemsel olarak da Marksizmin, diyalektiği negatif çalıştırmasına yakın metodolojik bir yoldaşlığı mümkün kıldığını görüyoruz. Egemenliğin/iktidarın dünya üzerindeki (ve onun en minör uzamlarındaki) işleyişinin yatay ve kendiliğinden hareketinin üzerine dikkatleri çeken bu başarı elbette ki devletin dikey ve iradeci hareketinin politik teorileriyle de çoğunlukla yan yana ama kimi zaman da karşı karşıya gelecektir. Unutmayalım ki sınıf kategorisi de bir öznellik kipidir ve sermayenin büyük organizasyonunun bizi mahkûm kıldığı yapısal birlik formudur. Egemenliğin kadim zamanlardan beri hep aynı yöntemi uygulayarak çokluğu birlik formunda örgütleme arzusunun kimi zaman cinsiyet kimi zaman ahlak kimi zaman iktisadi vs. düzlemlerde ortaya çıkan işleyişiyle ilgili karşıtlık/düşmanlık hukukunun üretilmesinin imkânsız zemininde yegâne makul tartışma başat uğrak tartışmasıdır.

Zamanın şimdisinde iktisadi yapının belirleyici başat uğrak olduğu tespitine sırtını dayayan ve kavramsal tertibatını, teorik ard-alanını bu analiz dolayımıyla oluşturan Marksizmin Varlığın diğer alanlarında işleyen benzer egemenlik mekanizmalarını belirleyicilik açısından tartışmasını kültürelci/kimlikçi/liberal/sınıfçı vb. dikotomilere göre oluşturulmuş karikatür bir sosyal medya literatürüne feda ederek öznelci bir hissiyat refleksinin zorunlu sonucu olarak ihraç mekanizmasını göreve çağırdınız ve bunun sonucu olarak muhreçlerin muhreç ürettiği bir ayıbın coğrafyasında sıkışıp kaldık. Yine benzer karşıtlıklar üzerine kurulu bir apriori ile Self-ID ya da Feminizm ve Queer kuramın zayıf ya da güçlülüğüyle ilgili potansiyel bir polemiği suçlayıcı ‘düşman’, ‘karşıt’ ve ‘fobik’ sıfatlamalarının kolaycılığında, dostlarınızı ve dahi yoldaşlarınızı linçe hedef kılmada hiçbir çekince göstermediniz. Bedensel varoluşunun cinsiyet kodlarına dair savunuyu (ki buna tamamen hakkı vardır) tikel öznellik biçiminde algılayan anti-politik sosyal medya argosunun hakaretlerine açık kıldınız. Ve son olarak “Kamuoyuna” başlığını taşıyan açıklamanızla tarihe hiçbir hukuka sığmayacak bir belge bıraktınız.

Karaburun Bilim Kongresi tüm tarihi boyunca, fobik davranış kalıplarına ve düşmanlığa izin vermemiş; bırakın Düzenleme Kurulu içindekileri, kongre katılımcılarının ve Karaburun ahalisinin içinde dahi ortaya çıkabilecek olası refleksleri/davranışları engelleyecek mekanizmaları hayata geçirmiştir. Bu durumun kendisi bile açıklama metninde iddia ettiğiniz gibi uzun süredir kongrenin ‘üzerinden atladığı böyle bir sorunu’ olmadığının en büyük kanıtıdır. Kongre Düzenleme Kurulunun elbette sorunları/görüş ayrılıkları vardır. Bunların
üzerinde son yıllarda hakkıyla konuşulamadığı da bir gerçektir. Ancak o sorunların, bizi itham ettiğiniz sorunlarla bir ilgisi olmadığı gibi görüş ayrılıklarının tarafları da bugün kongreden ayrılanlar ve kalanlarla aynı değildir. Ayrıca Türkiye Feminist, LGBTi+ ve Queer hareketi sizlerin komiserliğine ihtiyaç duymayacak denli kudretli bir varoluşa sahiptir ve bu zamana kadar da Kongremizle kurduğu ilişkide bu ilişkinin biçimine ve mekanizmalarına kendi hukuklarını nasıl kurmak istiyorlarsa o şekilde katılarak karar vermişlerdir.

Şimdilik, sonuç ve özet olarak,

“Kamuoyuna” başlığıyla yaptığınız açıklamada bize yapıştırmak istediğiniz yaftayı açık bir biçimde reddediyoruz. Aramızda bunca yıldır inşa ettiğimiz hukuk ve birlikte vermiş olduğumuz emek gereğince kamuoyuna hitaben kaleme aldığınız söz konusu açıklamayı ve DK üyesi arkadaşımıza dair ihraç kararınızı geri çekmenizi talep ediyoruz.

Karaburun Bilim Kongresi bugüne değin pek çok yol ayrılığı yaşadı. Gidenler, geri gelenler ve farklı görevlerle emek vermeye devam edenler oldu. Hiçbir görüş ayrılığı ve tartışma süreci ihraçla ya da böylesi düşmanlaştırıcı yaftalamalara yol açacak açıklamalarla sonuçlanmadı. Bu Karaburun Bilim Kongresi’nin uzun yolculuğunu borçlu olduğu miraslarından biridir. Bu mirasa sahip çıkma sorumluğunun DK’den ayrılanlardan çok sizlerde olduğunu hatırlatmak zorundayız.

Bu metin, başlıktaki hitaba rağmen aslında mevcut Düzenleme Kurulu olan sizlere yazılmıştır. Yukarıda ifade ettiğimiz taleplere olumlu bir yanıt vermenizi yürekten umuyoruz. Tercihinizin aksi yönde olması durumunda size ilettiğimiz bu metnin bir tekzip olarak kabul edilmesini ve kongrenin resmi internet hesabında ve sosyal medya platformlarında kamuoyuna duyurulmasını istiyoruz.

Karaburun Bilim Kongresi’nin bir başka yaşamında görüşmek üzere…

Ersin Vedat Elgür
Özay Göztepe
Nihat Koçyiğit
Barış Yıldırım
Emel Yuvayapan
Doğan Emrah Zıraman

Tekzip Metni – Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu Üyelerine ve Tartışmayı Takip Eden Değerli Dostlarımızın Dikkatine